27 Mayıs 2008 Salı



Julia Kristeva tarafından literatüre kazandırılan abjection kavramını, Türkçe 'ye iğrenç ya da zelil olarak çevirenler olsa da aslında tam olarak bir Türkçe karşılığı yoktur. Kristeva'ya göre abject kavramı nesne (subject) ve özne (object) arasında yer alan yarı canlı yarı ölü bir durumu belirtir. İnsanın nesnelliğine kavuşabilmesi için abject olana ihtiyacı vardır. Zira, Kristeva, Lacan'ın ayna evresini kabul etmekle birlikte, insanın nesneleşmesinin bu süreçten daha önce abjection sayesinde başladığını belirtir. Kristeva'ya göre, bebeğin ekşimiş sütü kusması veya tuvaletini yapması sürecinde dahi bebek artık nesne konumuna gelmiştir.
Abject olan nesneler; dışkı, regl kanı, sperm, ter, balgam gibi bize ait, bizi biz yapan ama aynı zamanda bedenimizi kirleten ve şiddetli bir arzuyla kurtulmaya çalıştığımız şeyler en tipik abject örnekleridir. Fakat en şiddetli abjection örneği doğum yapmaktır. Doğum, anneyi de çocuğu da abject haline getirir. Çocuk henüz nesneleşmemiş yani abject konumunda iken, nesneleşmesi için annesini abject konumuna getirmesi, yani ondan kurtulması ve ayrışması gerekir. Dolayısıyla doğum en önemli abjection sürecidir diyebiliriz. Ceset de en önemli abjection örneklerinden biridir.
Film eleştirilerinde abjection kavramı çok fazla irdelenen bir kavram olsa da benim seyrettiğim abjection kavramıyla açıklanabilecek en önemli film Roman Polanski 'nin 1965 yapımı Repulsion'dır. Film, Carole (Catherine Deneueve) karakterinin gördüğü halüsinasyonlarla yavaş yavaş deliliğe uzanan öyküsünü anlatır. Filmdeki en tipik abject unsurlara bakarsak:
Carole'daki bulimia sorunu: yiyeceklere olan tiksinti en arkaik abjection durumlarından biridir.
Carole'ın tırnak ve saç yemesi: Tırnak ve saç iki önemli abject unsur. Carole'ın manikürcüde çalışması ve bir müşterisinin elindeki şeytan tırnağını görmesi ve katatonyaya girmesi de ayrı bir mevzu.
Ölü tavşan: Derisi soyulmuş, içi dışına çıkmış bu tavşan tipik bir abjection örneği. Polanski'nin Yahudi olduğunu ve tavşanın da Yahudilik'te murdar sayıldığını göz önünde bulundurmak gerek. Murdar kavramı abjectionın sembolü diyebiliriz. Ev sahibinin eve geldiğinde direk ölü tavşanı çöpe atması ie sembolik düzeni yeniden kurmaya çalışan erkek figürü olarak karşımıza çıkıyor.
Carole'ın eniştesinin atletini koklayıp kusması: Koku da bir abjection örneğidir.
Duvardaki yarıklar: Filmin sonunda birtakım ellerin duvardaki yarıklardan içeriye girmesiyle ev tamamen abjected oluyor. Evin aslında Carole'un zihninin uzantısı olduğunu varsayabiliriz. Bu noktada dışardan içeriye doğru gerçekleşen penetrasyonla Carole'ın egosu bir nevi yarılıyor.

Hiç yorum yok: